16 Mayıs 2010 Pazar

Dürüstlük

Bugünlerde okuduğum kitaptan bir pasaj :

"...En büyük hile dürüstlüktür.

En büyük yalanını, "Ne kadar doğru konuşuyor, ne kadar dürüst ve açık bir adam" dedikleri zaman söylemelisin..."

İnsanı düşündürtüyor değil mi? Daha yeni başladım okumaya ama şimdiden ilgimi fazlasıyla çekti, ilginç notlar var.

Hangi kitap olduğunu bitirdikten sonra yazacağım. Az sonra hesabı oldu sanki...

Bir de bu yazıyı yazarken aklıma gelen başka bir pasaj var. Alakasız gibi gözükebilir başta. Yanlış hatırlamıyorsam "Örümcek Kadının Öpücüğü"nde okumuştum (mutlaka okunması gereken bir kitaptır bu arada) ve çok hoşuma gitmişti, "Almak istemeyen, asıl cimri olan odur. Vermek istemez de ondan" tarzı birşeydi. Herşeyin ilk göründüğü gibi olmadığını anlıyor insan zamanla. Ne kadar da doğru bir söz. Birisine birşey sunduğunuzda, ısmarladığınızda ısrarla almıyorsa ondan korkacaksın, yarın obürgün sana birşey vermek zorunda kalacağından almıyordur.

15 Mayıs 2010 Cumartesi

Kayıp Sembol

Da Vinci şifresini okumaya başladığım zamanı ve kitabı okurken duyduğum heyecanı ve aldığım zevki hatırlıyorum, sadece işe gidip gelirken toplu taşıma araçlarında kitap okuyan birisi olarak eve gelir gelmez yatak odasına geçip bir miktar daha okumak için fırsat yaratmaya çalışıyordum.

Kayıp Sembol'ü geçtiğimiz sene sonunda Amerika'da geçirdiğim 2 ayda defalarca görmeme rağmen hiç de heyecanlanıp alma ihtiyacı görmedim ve eve dönünce Türkçesini okurum diye düşündüm. Dönünce de aylarca salladım almayı ama göreve gelmeden önce yanıma kafa dağıtıcı bir kitap alma bahanesiyle sonunda yollarımız kesişti.

Kabul ediyorum Dan Brown bu işi iyi biliyor, daha doğrusu işin formülünü iyi anlamış ve aynı förmül üzerinde iş yapmaya devam ediyor. Bu kitapta da yine antik gizemler, din, teknoloji temeline bir de Masonları ekleyip ortaya ilgi çekici bir olay örgüsü çıkarmış.

Brown'ın kitaplarının en sevdiğim (ve başarılı olmasını sağlayan förmülün parametrelerinden birisi olan) özelliklerinden birisi 2-3 sayfa ile sınırlanış bölümlere ayrılmış olması. Bu tarz sayesinde okuyucu kitabı daha rahat takip edebiliyor diye düşünüyorum, konsantrasyon sorunu olan günümüz insanının 4-5 dakika içerisinde bir bölüm bitirip kafasını isterse birkaç dakikalığına dağıtma şansı veriyor.

Kitap yukarıdaki förmülün yanısıra Brown'ın akıcı dili ve olay akışıyla rahatlıkla okunuyor. Yine Robert Langdon'ın çevresinde dönen olaylar var ama nedense bana bu sefer Langdon karakteri itici geldi. Belki de onsuz bir akışla daha başarılı bir hikaye olabilirdi ama Langdon'ın kendisi de bir marka olmuş durumda.

10-12 saatlik bir zaman dilimi içerisinde, ABD'nin başkenti Washington DC'de geçen kitap bize diğer kitaplarında olduğu gibi çok ilginç bilgiler sunmaya devam ediyor. Masonların yapısı ve ABD tarihinde Masonların ne kadar önemli rol oynadığı bu bilgi akışının odaklandığı konular. Hikaye arada bir yerde Türkiye'nin hapishanelerine de uzanıyor. Yıllardan sonra tekrar ünlü oldu hapislerimiz.

Kitabın ilgi çekici fonlarından birisi de birey olarak insana ve potansiyeline yapılan vurgu. İyi düşünceler ve niyetlerin fiziksel olarak dışa etkisinin olacağına dair ilginç örnekler veriyor ve bir de Intention Experiment diye bir çalışmadan bahsediyor, bir ara girip inceleyin derim, sizin de ilginç bulacağınıza eminim.

Sonuç olarak, kitabı önermekle beraber büyük umutlar beslememenizi tavsiye ederim. Yazın tatile giderken yanınıza alın, 1 hafta 10 günde bitirirsiniz, orada bırakırsınız, başka bir tatilci faydalanır. (Ben de acaba Hong Kong'da bıraksam olur mu, birisine faydası dokunur mu?)

9 Mayıs 2010 Pazar

Tekinsiz

Bir önceki yazımda bahsini ettiğim Chuck Palahniuk'un "Tekinsiz"ini (orjinal adıyla, Haunted) bir süre önce bitirdim.

Her Palahniuk kitabı gibi yine heyecanla, zevkle, gıptayla okudum Teknisiz'i. Diğer kitapları kadar sevmediğimi baştan söyleyeyim ama bunun nedeni dili veya tarzı değildi. Sanırım diğerlerinde hissettiğim ve sevdiğim modern çağ eleştirisi bunda biraz daha farklı bir şekilde işlenmiş ve biraz arka planda kalmıştı.

Son yıllarda favori olan kapalı bir yerde toplu bir şekilde kapana kısılan bir grup insan temasının bir türü olan (romandaki topluluk tamamen kendi istekleriyle bu kapana giriyorlar) Tekinsiz şu ana kadar okuduğum Palahniuk romanları arasında görsel açıdan en rahatsız edici romanı. Bu tabii ki benim kandan ve kesilen, biçilen insanlardan hoşlanmamamın etikisi de var. Yoksa öyle çok rahatsız edici bir kitap beklemeyin, ben çıtayı düşürüyorum.

Kitabın hikayesi kısaca, kendilerini dış dünyadan tamamen soyutlamak suretiyle kişisel başyapıtlarını yazmak isteyen bir grup insanın bu yönde bir çalışmaya katılması ve kendilerini eski bir tiyatro kompleksinde kapana kısılmış halde bulmaları şeklinde özetlenebilir. Ama Palahniuk'u biraz olsun tanıdıysanız suçlu - kurban ilişkisinin çok farklı işlendiğini tahmin edebilirsiniz.

Kitabın en sevdiğim özelliği ise, karakterlerin ağzından yazılan / anlatılan kısa hikayeler vasıtasıyla Palahniuk'un kısa hikayeler konusundaki yeteneğini görmek oldu. Amerika'da yazarlık konusunda dersler veren Palahniuk'un bu konuda başarılı olduğunu biliyordum (örneğin ünlü Fight Club, aslında Project Mayhem adındaki bir hikayesinin üzerinden oluşturulmuştur) ama bir türlü fırsat bulamamıştım bu tarzdaki eserlerini okumaya. Bui aklıma getirmesi açısından iyi bir fırsat oldu, şu adresten kısa hikayelerinin bir kısmına ulaşabilirsiniz.

Sonuç olarak bir Palahniuk romanı. Benim yazacağım yazı tek yönlü bir yazı olacaktır, Palahniuk imzalı her şeyi okurum, siz de okuyun.

Not : Buradan da kitabın arkayüzündeki tanıtım bültenini okuyabilirsiniz. Bu iki paragraf bile insanı okumaya teşvik etmiyor mu?