26 Ağustos 2009 Çarşamba

Soysuzlar Çetesi


Tarantino'nun 2000'li yılların başından beri proje rafında duran ama çeşitli sebeplerle bir türlü hayata geçemeyen ikinci-dünya-savaşı fonunda spagetti-western tadındaki filmi Soysuzlar Çetesi, ya da orjinal adıyla Inglourious Basterds (dikkat edin Inglorious Bastards değil) sonunda dünyayla aynı anda Türkiye'de de geçtiğimiz hafta vizyona girdi ve biz de Meriç sonrası pek görünmeyen bir biçimde daha ilk haftasonunda filmi gördük Çilerle.

En baştan söyleyeyim, Tarantino'nun en iyi filmi değil hatta şu ana kadarki 5 filmini hesaba katarsak bu filmi ben Rezervuar Köpekleri, Pulp Fiction, Kill Bill'lerin yer aldığı üst düzey filmlerin grubuna değil de onlardan bir parmak daha aşağıda duran Jackie Brown ve Death Proof'un yanına eklerim. Ama film her Tarantino filminden alacağımızdan emin olduğumuz eğlenceyi, sinefil olmanın getirdiği detayları yakalayabilmek şansının keyfini, hiç bir anlamı olmayan ama yaratıcı uzun diyalogları sunuyor.

Medyadan zaten filmin konusunu öğrenmişsinizdir ama kısaca İkinci Dünya Savaşı'nda Fransa'da bir yanda bir grup Amerikan askerinin Nazileri vahşice öldürmek üzere oluşturduğu ekibin diğer yandan da paralel olarak ailesi Naziler tarafından katledilen bir Yahudi kızın intikam hikayesini anlatıyor. Bilenler bilir, Tarantino filmlerinde önemli olan hikayenin kendisi değil hikayenin anlatılış şeklidir. Bu filmde de o "şekil"den bol bol görebilirsiniz.

Film biraz durağan sayılır ve bence Basterds'ların üzerine biraz daha yoğunlaşabilirdi ama kesinlikle görülmesi gereken bir film. Ben ilk fırsatta netten düzgün bir kopyasını indirip tekrar izlemeyi dört gözle bekliyorum. İlk seferinde göremediğim detayları daha iyi görmeyi umuyorum.

Film ile ilgili en hoşuma giden taraf ise spagetti-western filmlerine olan benzerlikleri ve yarattığı alternatif son oldu. (Benim de hayranı olduğum) Sergio Leone'nin çok büyük bir hayranı olan Tarantino, O'nun ünlü ettiği spagetti-westernlerin yakın plan göz çekimleri, Ennio Morricone müzikleri gibi alamet-i farikaların yanısıra Once Upon A Time in America ve Once Upon A Time in the West gibi film isimlerini de filmine gömmüş. Bir ara filmin adı yapmak istediği Once Upon A Time in the Nazi-Occupied France adını sonradan sadece filminin birinci bölümünün adı yapmış (not : Tarantino'nun kankası Robert Rodriguez'in de Once Upon A Time in Mexico diye bir filmi olduğunu hatırlatayım).

Filmdeki oyunculuklar hakkında söylenecek çok birşey yok çünkü Tarantino filmlerinde casting her zaman iyi olmuştur, bu film de bir istisna değil. Pitt her zaman olduğu gibi başarılı ama bu filmin yıldızı Nazi subayı Hans Landa rolündeki Avusturyalı oyuncu Christoph Waltz'a dikkat (ki kendisi bu sene Cannes Film Festivali'nde en iyi erkek oyuncu ödülünü kazandı, adı şimdi de Oscar için geçiyor). Tarantino Waltz için eğer onu bulmamış olsaydım filmi yapmaktan vaz bile geçebilirdim demiş.

Tarantinoseverler için keşfedilecek yeni bir macera, ama herkesin hoşuna gitmeyebilir, Hakan sana söylüyorum, sen izleme, izlersen de filmi ben çekmişim gibi bana giydirme...

24 Ağustos 2009 Pazartesi

Tarantino'nun En İyi 20 Filmi

Geçtiğimiz hafta gösterime giren son filmi Soysuzlar Çetesi (orj. Inglourious Basterds) ile tekrar gündemde olan favori yönetmenim Quentin Tarantino film yönetmeye başladığı 1992'den sonra piyasaya sürülmüş filmler arasından kendi favori 20 tanesini listelemiş. En favorisini başta göreceksiniz, geri kalanı harf sırasına göre dizilmiş durumda. Aralarından şahsen benim de bilmediklerim var, QT'den daha iyi referans olmaz herhalde, izlenecekler listeme ekliyorum hemen.

Battle Royale
Anything Else
Audition
Blade
Boogie Nights
Dazed & Confused
Dogville
Fight Club
Fridays
The Host
The Insider
Joint Security Area
Lost In Translation
The Matrix
Memories of Murder
Police Story 3
Shaun of the Dead
Speed
Team America
Unbreakable

Bu arada "Soysuzlar Çetesi"ni izledim, ilk fırsatta film hakkındaki görüşlerimi yazacağım.

11 Ağustos 2009 Salı

Dinleyin...

Bir yenilerden : Eksen’de son gunlerde siklikla duyabileceginiz Pearl Jam’'n son single’i "The Fixer". Yakin zamanda dinledigim en iyi rock parcalarindan birisi olmus, dinlemeye doyamadim.

Bir de nispeten eskilerden : Antony and the Johnsons’dan "Shake that Devil". Bu parcayi cogunuzun daha once dinledigini zannetmiyorum. Yanilmiyorsam 2007’de Caz Festival’inin Genc Ozanlar programi kapsaminda Istanbul’da konser veren ama kacirdigim Antony Hegarty’nin liderligini yaptigi bu grubun en etkileyici sarkilarindan birisi, cok farkli ve deneysel, kesinlikle dinleyin.