12 Haziran 2010 Cumartesi

Berlin'e gidecek olursanız...

Geçtiğimiz sene Eylül ayında bizim çocuklardan Murat (aka Midget), Mert ve Erman ile yaptığımız ama benim önce yoğunluktan sonra da olayın sıcaklığını kaybetmesinden dolayı gerekli görmememden dolayı üzerine yazı yazamadığım Berlin Maratonu organizasyonumuzun (Murat'ın gezi hakkındakı yazısı için) üzerinden daha 1 yıl bile geçmemişken yolum tekrar bu sefer iş için Berlin'e düştü.

Berlin hakkında gezilecek görülecek yerler yazısı yazmayacağım (onun için yukarıda linkini verdiğim yazıya bakabilirsiniz) çünkü salı sabahı gidip cuma sabahı geri döndüğüm gerçekten kısa bir gezi oldu, 3 gün sabahtan akşama kadar dünyanın dörtbir yanından gelen A330 / A340 operatörlerinin katıldığı sempozyumda geçirdim, Çarşamba akşamını da Airbus'ın bir yemek organizasyonuna harcayınca geriye Salı ve Perşembe akşamları kaldı, o kısıtlı zamanda da Berlin'e ilk defa gelen iş (ve yol) arkadaşlarıma elverdikçe rehberlik yapmaya çalıştım ve Murat'ın yazısında bahsedilen yerleri bir daha gezdik. Kayda değer yeni bir şey görmedim anlayacağınız, farkettiğim faklılıklar şöyleydi : Hard Rock Cafe ara sokaktaki yerinden ana caddeye taşınmış, Checkpoint Charlie'deki Türk fastfood lokantası yerini McDonald's a bırakmış, bir de sokakları aynı anda 7-8 kişinin pedal çevirdiği bisikletimsi bir vasıta kaplamış. Bir masanın etrafında oturmuş insanlar aynı anda pedal çeviriyor ve aynı anda bira içiyorlar, çok komik görmeniz lazım; bira buradaki en öenmli parametre bence çünkü böyle bir şaklabanlığı ayık kafayla yapmaz zaten insan :)

Ama... ama yeni bir şey tattım.

Bu yazının asıl amacı o. Eğer yolunuz Berlin'e düşecek olursa mutlaka ama mutlaka Dolce Pizza'ya uğruyorsunuz ve adından da anlaşılacağı üzere pizza yiyorsunuz. Birkaç yerde varlar anladığım kadarıyla, websitesi de var. Biz bir arkadaşın tavsiyesiyle kaldığımız otele de nispeten yakın olduğu için gittik ve çok da memnun kaldık. Biraz bizim iyi yapılmış Karadeniz pidesinin (parantez üzerine parantez oluyor ama konu açılmışken, Çeşme'ye gidince de Sheraton'un sokağındaki Dostlar Pide'ye uğramalısınız) çıtır hamuruna benzeyen hamur üzerine değişik seçeneklerde fastfood modunda (tüm mağazaları öyle midir bilmiyorum ama bizimmkinde oturacak yer yoktu mesela) hızlı pişen dilimler satıyorlar. Arkadaşın tavsiyesi üzerine biz patlıcanlı, rokalı ve ton balıklı dilimler yedik. Hatta burayı ararken yol sorduğumuz bir Türk bile hemen patlıcanlı pizza deneyin mutlaka diye öneride bulundu. Rokalı güzeldi ama diğerleri olağanüstüydü. Bir de pizzanızın üzerine İtalyan zeytinyağı ve tahminim yine oraya özel bir pul biber dökün, pizzanın üzerine zeytinyağının yakışacağını hiç düşünmezdim.

"Yediğin içtiğin senin olsun, gördüklerini anlat" konseptine ters bir yazı oldu ama amacımız hizmet, kusura bakmayın.

2 yorum:

Murat YILMAZ dedi ki...

kardeşim daha önce kaç kez söyledim benim adım 1989 yılından beri Midget..

MORTAC dedi ki...

Ya kardesim, koskoca CEO adama siberortamda direkt Midget demek istemiyorum, engel olamiyorum kendime.

Senin bu blogdaki adin Murat (aka Midget) olacak, hem DJ havasi veriyor sana, daha bir cool oluyor sanki.