9 Mart 2013 Cumartesi

Eco'dan çok kişisel bir roman

Uzun süredir bir tür okumaya fırsat bulamadığım (aslında çıkar çıkmaz Amerika'dan hard cover'ını almıştım ama bir türlü okumaya başlayamamıştım, her zaman olduğu gibi ben okuyana kadar da Türkçeye çevrilmişti) Umberto Eco'nun "Kraliçe Loana'nın Gizemli Alevi"ni uzun bir okuma serüveninin ardından bitirebildim. Başlıkta da belirttiğim gibi kişisel bir roman olan Kraliçe Loana yazarın diğer romanlarından farklı bir yapıya sahip. Otobiyografik olduğunu rahatlıkla tahmin edebileceğimiz bir çok noktayla süslenmiş bu kitabı okuması bence biraz sıkıcı da olsa Eco'nun o zekice gözlemlerini, yorumlarını ve diyaloglarını okumanın hazzı kitabı sonuna kadar rahatlıkla ulaştırıyor.

Roman hafızasını kaybetmiş 60 yaşlarında bir sahafı anlatıyor. Kim olduğunu, eşini, çocuklarını, geçmişini hatırlayamayan bu adam özel hayatına dair olmayan herşeyi, kitapları, tarihsel olayları vs. rahatlıkla hatırlayabiliyor. Eco bu adam özelinde hafızaya, benliğe çok ilginç gözlemler sunuyor ve sonrasında da adamın çocukluğunu hatırlama çabalarına odaklanıp 2. Dünya Savaşı döneminde İtalya'nın kırsalındaki faşist Mussolini (Duçe) diktasını anlatıyor. İktidara sahip olanların (ki bunun sadece faşistlere ait bir özellik olmadığını hepimiz iyi biliyoruz) medyayı, basılı yayınları (çocuk kitapları da dahil olmak üzere) nasıl kullandığını birinci elden görüyor, bir çocuğun saf gözünden televizyon öncesi o dönemin bilgiye aç insanlar için radyo, kitap ve dergilerin önemini anlıyoruz. Romanı okurken beni hem en çok şaşırtan hem de bir o kadar garip bir mutlu eden konu Eco'nun 40'lı yıllarda yaşadığı çocuklukla benim 80'li yıllarda yaşadığım çocukluk arasında ciddi bir fark olmamasıydı. Eco'nun anlattığı sokak oyunları, okuduğu kitaplar, özellikle çizgi romanlar hep benim de oynadığım oyunlar, okuduğum kitaplar ve çizgi romanlardı (ana hatlarıyla diyelim en azından). Kabaca 1900'lu yılların başıyla sonu arasındaki farkın az olması çok ilgi çekici. Ama şimdi öyle mi, Meriç'in çocukluğunun benim çocukluğumla alakası yok, bir çok açıdan daha iyi durumda olsa bile bizim yaşadığımız o basitlikleri göremeyecek olması üzücü. Bu yaz en azından parkta misket oynamayı denemeliyiz...

Kraliçe Loana popüler kültüre mümkün olduğunca yer veren nostaljik bir çalışma ve aralarda karşılaşacağınız hayranlık uyandırıcı gözlemlere dikkat edebilirseniz iyi bir okuma olabilir, özellikle kötülük ve Tanrı temalı pasaj harika.

Hiç yorum yok: