14 Mart 2009 Cumartesi

The 39 Steps


Bu yazıyı Hakan'ın vereceği tepkileri tahmin ederek yüzümde bir gülümsemeyle yazıyorum ama bu gülümsemenin kaynağı sadece onun o kendine has yorumları değil (herhalde o yorumlardan bir iki tanesini bu yazıya ekleyecektir) aynı zamanda yazıya konu olan tiyatro oyununun halen üzerimde yarattığı etki.

Geçtiğimiz haftasonu Londra'ya yaptığım ziyaretin son gecesinde gezi arkadaşım İlker'i de ikna ederek o ünlü West End gösterilerinden nispeten en az şatafatlı olan bir tanesini seçerek "The 39 Steps" adlı tiyatro oyununa gittik. BAAL'in hazırlık sınıfının sonunda (ya da Orta 1'de de olabilir; 21 sene öncesinden bahsediyoruz burada, çok da net hatırlamıyorum, tamam mı) ingilizceyi yeni öğrenmişken okuduğum John Buchan'ın bu casusluk romanı asıl ününü Alfred Hitchcock'un 1935 tarihli aynı adlı filminden yapar. İlk okuduğum inglizce kitaplardan birisi olması ve en sevdiğim yönetmenlerden birisi olan Hitchcock'un biyografisinin bir parçası olmasının getirdiği kişisel değerlerin üzerinde oyun hakkındaki etkileyici yorumları da görünce kısa Londra ziyaretimin tek atışlık seçimini bu oyundan yana yaptım normal olarak.

Bir casusluk romanı olduğunu bildiğim için oyun için yapılan sezonun en başarılı komedilerinden birisi olduğu reklamlarını biraz şaşkınlıkla karşıladım ve bu da karşımda gerçekten de farklı bir oyun olduğunun ilk işaretiydi. Normalde 45 pounda satılan biletleri oyundan 30 dakika öncesinde yarı fiyatına alarak tiyatroya girdik ve küçük-orta ölçekli bir salona yerleştik. Herhalde balkonuyla beraber yaklaşık 200 kişilik salonun bir pazartesi akşamı olmasına rağmen yüzde 90'ı dolu gibiydi. Her yaştan izleyicinin oluşturduğu seyirci topluluğu tam zamanında başlayan oyuna daha ilk dakikasından itibaren hemen kanalize oldu. Oyunun ilk 5 dakikası nispeten durgun bir şekilde ve bir monologla başladı ama sonraki 1 saat 30 dakika tam anlamıyla bir tiyatro şöleniydi. Neden bu kadar heyecanlandığımı anlatmam biraz zor olacak, çünkü Türkiye'de tiyatro genellikle düz bir mizansenle sahneye konan eserlerden oluşur. Genelde eserlerin etkileyiciliğine ve (Allah'tan) Türkiye'de fazlasıyla sahip olduğumuz oyunculuk yeteneklerine dayanır tiyatro oyunları. Sinema sektöründe özellikle son 20 yılda yönetmenlerin iyice ön plana çıkmaya başladığı süreç tiyatro eserlerinde en azından Türkiye için henüz başlamadı gibi birşeydir. (Şimdiye kadar sadece Haluk Bilginer'in "Ermişler ya da Günahkarlar" oyununun yönetmeni Işıl Kasapoğlu'nun oyunun normal akışından bağımsız yöentmenlik müdaheleleri yaptığına şahit oldum, çok hoşuma gitmişti.)

Tam olarak neden bahsettiğimi ifade etmeye çalışırsam, koskoca bir casusluk hikayesinin sadece 4 oyuncuyla oynanmasını, bu 4 oyuncudan 2 tanesinin yaklaşık 10 farklı karakteri neredeyse sahneyi bile terketmeden canlandırması, sahneler arasındaki geçişlerin çok hızlı ve yaratıcı şekilde gerçekleşmesi (örneğin bir sahnede ceseti bulan hizmetçinin çığlığının tren düdüğü şeklinde çıkması ve sahneye aynı anda oyuncak bir trenin çıkması ile seyircilerin sahnenin doğal olarak bir tren istasyonuna dönüştüğünü algılaması), oyunun komedi yanının çok iyi karikatürize edilmesi, bir sahnenin tamamen gölge oyunuyla sahnelenmesi vb. Bir de, hikayenin bu kadar ünlü olmasının nedeni dediğim Hitchcock'a bir iki yerde yapılan göndermeler de hem beklenen hem de hoş bir jestti.

Oyunun mizansenini bu kadar ön plana çıkartırken oyunculuğu arka plana atmak istemem. Çok net ifade etmem gerekirse, şu ana kadar izlediğim en iyi tiyatro oyunculuğuna şahit oldum diyebilirim. Özellikle, oyunda yaklaşık 10 farklı rol üstlendiklerini söylediğim 2 oyuncu dehşet bir oyunculuk gösterisi ortaya koydular. Oyunun mizanseni ne kadar iyi olursa olsun iyi oyunculukla desteklenmemiş olsaydı o kadar yaratcılık çok amatörce görünür ve tam bir hayalkırıklığı yaratırdı.

39 Basamak şu anda İstanbul'da Kenter Tiyatrosu bünyesinde sergileniyor ve websitesindeki fotoğraflardan anladığım kadarıyla mizansen tamamıyla aynı. Hatta görebildiğim kadarıyla dünyanın dörtbir yanında tamamen aynı mizansen ortaya konuyor ama Londra'da izlediğim oyundan daha iyi olabilirler mi çok emin değilim. En basitinden hikayenin orjinal olarak İngiltere ve İskoçya'da geçiyor olması nedeniyle Londra'daki İngiliz oyuncular çok güzel bir şekilde aksan çeşitlemeleri ile oyunda güzel açılımlar yapabiliyorlardı. Örneğin Türkçe sahnelenecek oyunda bu tarz çeşitlemeler göremeyeceğiz (ya da iyi bir yönetmenlik müdahelesi ile görebiliriz de). Neyse 2 Nisan'ıı bekleyip göreceğiz, Kenter Tiyatrosu'nda 39 Basamak'ı görmek için hedeflediğimiz tarih bu. 2 Nisan sonrası "39 Basamak" adlı bir entry ile görüşmek üzere, inşallah aynı duygularla yazıyor olurum.

Hiç yorum yok: