19 Haziran 2009 Cuma

Basketbol Ligi'nin Fenerbahçe açısından değerlendirmesi

Türkiye Basketbol Ligi'ni üstüste 3. kez şampiyon olarak bitirme şansını kaçırmanın hemen ardından sinirden ve çaresizlik duygusunun getirdiği moral bozukluğundan dolayı birkaç gün aranın ardından bu yazıyı yazmaya karar verdim.

Öncelikle kabul edelim ki gerek sezon başladığında gerekse sezonun ilerleyen haftalarında şampiyonluğa o kadar da inanmıyorduk. Başlangıç olarak Bogdan Tanjevic hala başımızdaydı, tamam geçen sezon onun yönetiminde şampiyon olmuş gibi görünebilirdik ama herkes biliyor ki Fener yönetimi ile Federasyon arasındaki bir iyi niyet girişiminden başka birşey değildi başımıza geçmesi, hem de ne pahasına Aydın Örs gibi bir ustayı, Türk basketbol tarihinin en önemli hocasını ve iyi bir Fenerbahçeliyi kırma pahasına. Açıkçası Tanjevic'in iyi zamanlarını merak ediyorum, şu andaki yönetimini gördükçe ya diyorum artık belli bir yaştan sonra çok da umursamıyor ve zaman geçiriyor ya da basketbol o kadar çok değişti ki yönetimi hala eskisi gibi ama yetmiyor işte. Her iki şekilde de şu ana kadar başımızda kalması için veya hemen şimdi kovulmaması için hiçbir açıklama yok. BOGDAN TANJEVIC FENERBAHÇE'DEN DERHAL GİTMELİDİR.

Şampiyonluğa inanmamamızın ikinci sebebi Kral'ın NBA'yi denemeye karar vermesiydi. Kinsey ve White'ın gitmesine de üzülmüştük ama yerleri doldurulamayacak oyuncular değildi ama Solomon'un gitmesi çok önemli bir güç kaybıydı. Takım bazında düşünecek olursak açıkçası ben akıllı bir transferle onun yokluğunu bile Euroleague açısından olmasa da Beko Basketbol Ligi açısından doldurabilirdik. Ne de olsa her biri kendi ölçülerinde yıldız olan veya olma potansiyeli taşıyan oyunculardan oluşuyorduk ve iyi bir saha içi beyniyle iyi noktalara gelmek işten bile değildi. Efes'in sene başında oluşturduğu kadroya bakınca onları geçmek değil ama onlarla bir final bile bizi tatmin edebilirdi. Ama ne oldu, gittiler Devin Smith ve Marques Green bir ikili aldılar. Ne derlerse desinler, Fenerbahçe Ülker gibi üst düzey bir takıma böyle transferler yapmak yakışmıyor. Sırf transfer yapmış olmak için transfer yapmak Fenerbahçe Ülker'in yapacağı bir şey olmamalıdır. İddia ediyorum son 10 yılın en kötü yabancılarını bu sene oynatmışızdır. Bu ikilinin yanı sıra geçen senenin kanserleri Preldzic ve Vidmar da eklenince alın size 4 etkisiz adam. Bu oyuncuların en verimlisinin Preldzic olduğuna dikkat edecek olursak ne kadar acıklı bir sezonu geçirdiğimizin daha iyi farkına varabiliriz. Fenerbahçe elalemin gençlerinin yetiştirme yurdu değildir. Preldzic'e ve Vidmar'a harcanan para ve sahada ayrılan süreyi Türk gençlerine ayırsaydık içimiz gam yemezdi. Burada Giricek hakkında pek yorum yapamıyorum çünkü kendisini pek göremedik, ne desek boş.

Sezonun bitmesine yakın Solomon'un gelmesi ve yine aynı döneme denk düşen takımın form tutması ile birden bire şampiyonluğa inanmaya başladık. Playofflarda artan bir grafikle finale kadar geldik ve sene başından beri büyük bir sürpriz olmasaydı gerçekleşecek seri başladı. Seri başlamadan önceki öngörüm 4-2 gibi bir skorla şampiyonluğa ulaşacağımız şeklindeydi, bunun üstüne bir de ilk 2 maçı vasat denebilecek bir oyunla Ayhan Şahenk'te kazanınca takımın olduğu gibi bizim de bir taraflarımız kalktı ve seriyi süpüreceğimize garanti gözüyle bakmaya başladık. Açıkçası neredeyse de başarıyorduk, 3. maçın son 5 dakikasında maç değil seri döndü. Yukarıda bahsini ettiğim faktörlere bir de Solomon'un laubaliliği eklenince maçı pisi pisine kaybettik. Efes gibi bir takıma final serisinde maç kaybetmek büyük bir olay olmasa gerek normalde ama o 5 dakikada gerçekleşen şey Efes'in inancının ve daha da önemlisi kendine güveninin geri gelmesiydi. İddia ediyorum, o maçın 35. dakikasında onlar bile süpürüleceklerini düşünmeye başlamışlardı ama ardarda yapılan hataları iyi bir takım olarak affetmediler ve önce maçı sonrasındaysa seriyi çevirdiler.

Aslında olan birşey yoktu, Solomon'un gelişinin yaşattığı coşkuyla yukarıda listeledğim olumsuzlukları bir an için unutmuştuk ama onlar halen orada duruyordu. Efes ise geçtiğimiz senelerden daha iyi bir takımdı ve sadece Solomon'un onları yenmesine izin vermezlerdi. Ha Solomon biraz olsun iyi oynasa yenebilirmiydik yenerdik ama Solomon o performansı gösteremedi, göstermedi. Kimin için gösterecek geçen sezon o varsa ben yokum dediği Tanjevic icin mi? Kısacası Solomon dışında hala kötü yabancılara ve bir o kadar kötü bir hocaya sahiptik ve tüm bunlar bize bu sene şampiyonluğa mal oldu. Derhal müdahele edilmezse önümüzdeki seneler de tehdit altında. Efes artık bizden korkmayacak çünkü. 3-0 bile olsa "Ooo, biz Fener'i üst üste 4 kez yendik daha önce yine yenebiliriz" diye düşünecekler.

Bir takımın hücum seti olmaz mı, pota altındaki oyuncularını kullanmayı düşünmez mi, 3 sayılık atış yüzdesi bu kadar yüksek dış oyunculara çizilmiş özel oyunlar olmaz mı, sene başından beri serbest atış atamayan oyunculara özel idman yaptırılmaz mı, Ömer Aşık'taki gözle görünür düşüşe bir denmez mi vs. vs. vs. Bu takım başlarında hocasız çıksa zaten bu kadar oynar, zaten finale gelirdi. Bu takım ligi 8. bile bitirse finale çıkardı, sene başından beri Efes ile final oynayacağımız bu kadar açıkken böylesine göz göre göre şampiyonluğu vermek hem de Abdi İpekçi'de vermek açıkçası bana çok koydu. Herkes biliyor ki Fener 3'lük soktuğu zaman maçı kazanır, mümkün olduğunca dışarıdan zor atışlara zorla, takım kendisine olan güveniyle ve onun getirdiği tembellikle dışarıdan zorlasın içeri girmeyi düşünmesin, pota altına görmesin, hücumda yardımlaşmasın... Böyle düşününce 6. maç tüm seriyi özetleyen ve finaliyle yaşattığı ironiyle de yüzümde acı bir tebessüm bırakan bir maç oldu. Biz abuk subuk oynayıp, zorlama şutlar ararken, Efes iyi çizilmiş oyunlarla formda Amerikalılarına boş şutlar yaratı; biz pota altı oyuncularımızın kaçana dış şutların ribaundlarını almalarını umup pota altı sayısı hedeflerken, Efes yaptığı basit ikili oyunlarla kazma Kaya'yı sayı kralı yaptı... daha ne örnekler versem. Buna rağmen yine bireysel parlamalarla kazanılan ardarda 3 sayılık atışlar (maçın başında Mirsad'ın serisi, 3. çeyrekte Mrsic'in ve son çeyrekte ne yalan söyleyelim bir an olsun bizi umutlandıran Preldzic'in serisi) ile maçı kazanma potasına girdiğimizde ise basit top kayıpları ve en son hücumda ardarda 4-5 3'lük denemesinin girmemesi ironik bir final oldu bizim için.

Şu ana kadar hep bizden bahsettim çünkü ne olursa olsun şampiyonluğu kaybetmemiz hep kendi hatalarımızdandı. Efes Pilsen yönetiminin yaptığı yakışıksız yaklaşımlar, Efesli bazı oyuncuların terbiyesizce hareketler ve Ergin Ataman'ın olmamışlığı hakkında parmaklarımı yormak istemiyorum. Sadece Efes Pilsen gibi güzide bir kulübe, bize basketbolu daha da çok sevdirmiş olan kulübe yakışmadı bu hareketler.

Tüm serideki hakem hataları ise kafalarımızda büyük sorular oluşturdu ve her ne kadar Efes'in yaptığı aksi açıklamalara rağmen acaba Efes Federasyon'a ligi bırakırım tehdidini savurdu mu diye düşündürdü (hele o 5. maçın sonlarında yaşanan faciaya ne demeli bilmiyorum, kimse kural demesin, kural yorumlamayı bilmiyordur onlar). Ama gerek Efes gerekse hakemler bizi kendi kendimize yaptığımız kötülükler kadar çok etkilemedi. Şimdi önümüzdeki seneye bakmalıyız ve biraz daha akıllı hareket etmeliyiz.

2 yorum:

Unknown dedi ki...

Herşeyi açıklıkla ve tüm gerçekliğiyle dile getirmişsin kardeşim, tebrik ediyorum ve her harfine katılıyorum. Efes Pilsen'in yaptığı çirkinlikleri ise ömrümün sonuna kadar unutmayacam. O kadroya rağmen şampiyonluğu riske atınca bütün iğrenç ve rezil yüzleri ortaya çıktı. Hayatımda hiç bir klübe bu kadar kalpten beddua ettiğimi hatırlamıyorum. Vestel'e yazılmış beddua mektubunun sınırlarını biraz zorladım sanırım :) Bu arada son defa şunu bir kez daha dile getirmek isterim ki, allah Efes'in bin türlü belasını versin! :)

MORTAC dedi ki...

Hakan'ım, ne desen sen de haklısın, inan ben de maçları izlerken bir o kadar beddua ettim ama dediğim gibi işin kötüsü adamları bu halde bile yenebilirdik. Allahtan pek Efes içmiyorum da o kadar bir şey kaybetmedim, Cola Turka'ya devam...