6 Aralık 2009 Pazar

Amerika'dan kisa kisa #1

Buraya geleli 3 hafta oldu bile ama bir turlu oturup yazamadim, daha da uzatip uygun modu beklemektense kisa notlar yazmaya calisacagim.

Amerika'ya gelmenin en cekici yanlarindan bir tanesi acikcasi alisveris. Normalde alisverisi seven bir insan degilim ama bu tarzda uzun gorevlere gittigim zaman vakit gecirmenin yollari alisveris mekanlarini gezmek oluyor. Amerika bu konuda Avrupa'daki sokak kulturune sahip olmayabilir ama fonksiyonel olarak bakarsak daha fazla cesit secenegine ve daha dusuk fiyatlara sahip. Alisveris konusunda belki sonra geri gelirim ama kisisel acidan en zevk aldigim alisveris kitap alisverisi oluyor... gidecegim yer belli olunca ilk baktigim seylerden birisi en yakindaki Barnes&Noble ve Borders magazalarini aramak oluyor.

B&N ve Borders asagi yukari ayni formata sahipler ve su ana kadar gerek Turkiye'de gerekse Avrupa'da gordugum tum kitapcilardan farklilar. Esasta tabii ki hepsi ayni, bir mekanin icerisinde kitaplar, dvdler, cdler, ansiklopediler vs. var ama sunum herseyi degisiriyor iste. Bir kere, buradaki kitapcilar mekan olarak cok genis bir alan uzerine kuruluyorlar ve iceriye girdiginiz zaman kendinizi binlerce kitabin oldugu ama ferah, raflar arasinda genis alanlarin oldugu bir ortamda bulyorsunuz. Ve inanin bana bir kitapsever olarak o raflarin arasinda dolasmak cok zevkli. Amrikalilarin pazarlama konusundaki yetenekleri kitaplar konusunda da gecerli... bir kitap nasil pazarlanir diye dusunebilirsiniz ama gelip gormeniz lazim; kitap isimlerinin seciminden kapaklara, hardcover veya paperback surumlerden su anda aklima gelmeyen bircok orjinal fikirle kitapseverlerin ilgisini cekmeyi basariyorlar (en ilgimi cekenlerden bir tanesi bloguma adini da veren kitap olan Hitchhiker's Guide to the Galaxy'nin yeni bir edisyonu oldu, bende farkli bir edisyonu oldugu halde almamak icin kendimi zor tuttum). Bu kitapcilara gitmek benim icin cok zor oluyor cunku her gidisimde mutlaka 1-2 kitap aliyorum ve donus zamani geldiginde bavula konmayi bekleyen bircok kitap oluyor, ki bu hem tasimak acisindan sorun yaratiyor hem de sira o kitaplari okumaya gelinceye kadar bircogu Turkeceye cevrilmis oluyor. Turkcesi varken de Ingilizcesini okumak artik cekici gelmiyor ama ingilizcelerini okumaya zorluyorum kendimi yine de (ya da o kitaplara o kadar para harcadiktan sonra, Ciler Turkcesini almama izin vermiyor dersem daha uygun olur). Bu sefer (simdilik) kendimi zorladim ve sadece Chuck Palahniuk'un son 2 kitabini aldim (o da, biraz koleksiyonculuk ruhundan kaynaklaniyor, diger kitaplarinin Ingilizcelerini daha onceki ziyaretlerimde almistim, bunlar eksik kalsin istemedim; kayitlara gecmesi acisindan hepsinin Turkceleri de var ve Ingilizcelerini okuduktan 1-2 yil sonra Turkcelerini de okuyorum).

Gordugum ilginc sunumlardan bir tanesi de gectigimiz haftalarda uzerine yazi yazdigim Jack Kerouac'in Yolda'si oldu. Yazimi okuduysaniz (okumadiysaniz ahan da linki) yazarin kitabi nasil yazdigi konusundaki anekdotu hatirlarsiniz, daktilosunun basina oturup daha onceden rulo haline getirdigi ve bu sayede sayfa degistirmek icin zaman kaybetmek zorunda kalmaksizin aklina gelen kelimeleri oldugu gibi kagida doktugu... iste bu gordugum edisyonda editorler yazarin orjinal sunumunu korumuslar ve satirbasi, paragraf falan gibi sonradan yapilan hicbir duzeltmeyi yapmaksizin kagitta yazilanlari kitap haline getirmisler. Kabul ediyorum onlarca yaprak yaziyi paragraf olmaksizin okumak kolay olmuyordur herhalde ama bu anekdotu bildikten ve yazarin o kitabi yazdigi modu dusundukten sonra kabul edersiniz ki cok yaratici bir eitorluk ornegiyle karsi karsiyayiz. Kitap bu haliyle satmaz diye dusunmemisler ve piyasaya surmusler, bu sadece yaraticilik degil ayni zamanda cesaret ve gercek kitapseverlere karsi duyulan guven bence (sanirim yarin gidip o kitabi alacagim :))

Kisa dedim ama yazmaya baslayinca yine uzadikca uzadi, notlarim devam edecek onumuzdeki gunlerde.

Hiç yorum yok: