1 Eylül 2012 Cumartesi

Yedinci Gün


Bir önceki yazıda bahsettigim gibi kitap okumaya verdigim araya sonunda hızlı bir geri dönüş yapabildim, zamanlama olarak da tatile çıkmış olmamız denk düştü. İyi İş bittikten sonra tatile çıkarken sıranın ona gelmeyebilecegi endişesiyle acaba bosa mı taşıyacağım diye düşündüğüm İhsan Oktay Anar'in son kitabı Yedinci Gün'e ara vermeden başladım. İhsan Oktay Anar tüm kitaplarını okuduğum ender yazarlardan birisi (söyle bir düşününce digerleri Chuck Palahniuk, Alain de Botton, Tom Robbins) ve hakkında hep karmaşık duygular beslemisimdir. Normalde bol tasvir içeren romanlar hoşuma gitmez, hep somut bir seyler anlatılmasını, hareket olmasını tercih ederim, hele bir de eski Türkçe'ye bu kadar düşkün bir yazardan hoşlanıyor olmam bana çok ilginç geliyor. Sanırım bunun sebebi Anar'in ne olursa olsun çok iyi bir öykü anlatıcısı olması ve daldan dala misali bir öyküden digerine atlarken seni hep tetikte tutuyor olması, eski Türkçe konusunda ise beni rahatsız etmemesini, belki bana öyle geliyordur ama, bu dili biraz karikatürize olarak kullanıyor olması ve kendini çok ciddiye almaksızın, ukalalik gutmeksizin, samimi bir havada yazıyor olmasına bağlıyorum. Romanin icerigi hakkında birşeyi söylemeyeceğim, hatta çok uzun bir süre nereye bağlanacağı konusunda bir fikir sahibi bile olunmuyor ama yine de o kadar enerjik ve merak uyandırici ki akıcılığından birşey kaybetmiyor ve yazarın nereye varacağını meraktan ara vermeden okumaya devam etmek istiyorsunuz. Kitabın birçok noktasına yerleştirilmiş zeka işi göndermeler yüzünden kitabı daha bir dikkatli okumaya çalışıyor ve herhangi bir referansı kaçırmamak için elinizden geleni yapıyorsunuz, ki bu da okumayı daha zevkli hale getiriyor. Sonuc olarak, diğer tüm kitapları gibi İhsan Oktay Anar'in bu kitabı da mutlaka okunacak kitaplar arasında yer alıyor, yazar elinden gelenin yine en iyisini ortaya koymus ama daha da iyisini koyabilecegini de ima ediyor, Cenab-i Hakk kendisine uzun ömür versin, daha birçok roman yazmak nasib olsun. Bu arada kitabın son 30 sayfasindaki dile getirilen bir terim ve olaylar örgüsü bizim erkekler grubumuz için yıllardan beri var olan bir terminolojidir ve edebiyat dunyası tarafından da tanınması bizim için gurur vericidir :)) Cocukların tümü kitabı okumadan ne olduğunu söyleyip sürprizi bozmak istemem... Aklıma gelen bir teşekkür de, İletişim Yayinlari'na, genelde yayinevleri ya bu tarz çok beklenen kitapları yaz basında yayınlar ve yaz tatiline giderken insanların alacağını umut eder ya da Ekim aylarında gerçekleşecek Kitap Fuar'ını beklerler, İletişim'in bu tarzda hareket etmemiş bence teşekkürü hakediyor.

Hiç yorum yok: