7 Ekim 2008 Salı

Bir Efsane : Ennio Morricone




Yine çok gecikmiş bir yazıyla daha karşınızdayım. 29 Eylül'de Atina'da izlediğim Ennio Morricone konseri izlenimlerimi ancak yazabiliyorum... Atina ziyaretlerim şu ana kadar iş anlamında çok bir getirisi olmadıysa da kişisel anlamda (şimdilik) iki önemli getirisi oldu; birincisi Leonard Cohen'i canlı izlemek (aslında ben Cohen'in - eğer ölmezse - bir iki sene içerisinde İstanbul'a geleceğine inanıyorum), ikincisi ve açıkçası benim için bir adım daha önemlisi çocukluğumun en önemli bestecisi Ennio Morricone'yi Roma Senfoni Orkestrasını yönetirken ve kendisini ünlü yapan film müziklerini çalarken izlemek oldu.

Ennio Morricone ismini sinefiller zaten biliyorlardır ama bilmeyenler için "İyi, Kötü, Çirkin"in ünlü tema müziğininin bestecisi olduğunu söylersem hemen hatırlayacaklardır. Bizim kuşağımız için bu film bir efsanedir, türünün belki de en etkileyici filmidir, aslında ağır bir filmdir, karakterler koşturup durmaz, çok konuşmazlar, müzikleri inanılmazdır, "İyi" Clint Eastwood'un gençliğini görürüz, "Kötü" Lee Van Cleef'i saygıyla izleriz ve "Çirkin" Eli Wallach'ın filmin komedi unsuru olarak nasıl döktürdüğüne şahit oluruz, ama benim için daha önemlisi yönetmeni Sergio Leone'yi bana tanıtan film olmasıdır. Daha o yaşımda bile yönetmenin adını kenara not ettiğimi ve onun diğer filmlerini görmek için fırsat kolladığımı hatırlarım. Şimdiki gibi internet imkanı yoktu ama çocukluğumuz Allahtan video furyasına denk gelmişti de gerek teyzemlere gerekse halamlara yaptığımız video ziyaretlerinde (gerçekten hatırlıyorum da, video seyredebilmek için annemi zorlardım misafirliğe gitmek için, sonra kuzenlerle video film kiralayan dükkanlara gidip hiç de fena olmayan film arşivlerinden 1 veya 2 tane seçmek için saatler harcardık. Bond filmleriyle o şekilde tanışmıştım, Platoon'u asla unutamam, uzakdoğu dövüş filmlerinin bir dolu salak saçma örneğini izlemiştim, Allahım ben izlerken yorulurdum adamları, adamlar dövüşmekten yorulmazdı, nasıl kurgulardı onlar öyle) Leone'nin Dolar Üçlemesi'nin diğer iki filmi olan A Fistful of Dollars ve For a Few Dollars More'u da izleyebilmiştim. Her biri birbirinden güzel damar westernlerdi ve onların da müziğini Morricone yapmıştı.


Ama ikilinin zirvesi bence Once Upon a Time in America'dır, bu epik film benim Sinema Tarihi'nin En İyi 5 Filmi listesine garanti girecek tek filmdir diyebilirim, diğer pozisyonlara birçok aday çıkar, benim yaşım geçtikçe veya yeni filmler piyasaya çıktıkça listede değişimler olabilir ama bir tek bu film asla listeden çıkmaz. Yazının konusuna odaklanarak devam edecek olursam filmin orjinal müziği benim için çok özeldir, gençlik döneminde almaya başladığım kaset teyplerin ilklerinden birisidir bu soundtrack ve üniversiteye hazırlandığım lisenin son yılı boyunca bana ders çalışırken aylarca eşlik etmiştir. Filmin sahip olduğu hüzünlü havayı oluşturmada ve yansıtmada müziğin önemi çok büyüktür ama hüznü verirken arka planda hep bir umut hissettirir, hüzünlüyken bile bir iyimserlik havası eksik olmaz parçaların her birinde. Benim için en önemli parça ise Deborah's Theme'dir, bu kadar yıldan sonra bile dinlerken hala ilk notadan itibaren tüylerim diken iken olur. Konserde orkestra bu parçayı çalmaya başladığında yüzüme yayılan gülümsemeyi tarif edemem... mutlaka bulun ve dinleyin, hatta tüm albümü bir şekilde bulun derim, bulmakta sorun yaşarsanız haber verin, isteyen herkese bir şekilde ulaştırırım.

Yunanistan'da etkinliklerden haberdar olmak biraz zor. Türkiye'de Biletix'in websitesine girdiğinizde popüler kültürel etkinliklerin yüzde 90'ına ulaşma şansınız vardır (geri kalan etkinlikler de zaten Devlet veya Şehir Tiyatrolarının sitelerinden takip edilebilir), Biletix'in bu konuda bir rakibi yok gibi birşeydir. Burada ise birden fazla bilet satış sitesi var ve her biri ufak tefek, onları bulmak da kolay olmadı, daha çok otobüs duraklarında gördüğüm etkinlik afişleriyle etkinliklerden haberdar olup sonrasında afişin altındaki notlardan sitelerin varlığını öğrendim. Yine böyle bir tecrübe sonrasında Ennio Morricone'nin Atina'ya geleceğini ve iki konser vereceğini görünce günlerin de benim burada bulunmamla çakışması üzerine derhal bilet aldım. Konserin hemen Akropolis'in eteklerinde yer alan antik Herod Atticus Odeon tiyatrosunda yer alacak olması da benim için ekstra bir şans oldu. Gerçi açıkhavaki konser girişimi ilk akşam yoğun yağmur yağışı nedeniyle son dakikada iptal olduysa da, biletlerimizi ertesi güne değiştirmek suretiyle ikinci girişimimde sonuca ulaşabildim. Yağmur yoktu ama hava bayağı soğuktu, o geceyi hastalanmadan atlatmam gerekiyordu yoksa ertesi gün bayram için geleceğim İstanbul'da Çiler beni öldürürdü, Meriç'e de yaklaştırmazdı.

Format olarak bizim Açıkhava Tiyatrosuna benziyor olsa da tarihi bir yapı olmasından dolayı daha dik bir eğimi var Odeon'un. Cep telefonuyla fotoğrafını çektim ama pek kaliteli bir resim olmadı (Tolga bu telefonu hala isteyen yok mu?). Mekanın ön yarı dairesi numaralı biletlerden oluşuyor, arka yarım daire ise numarasız, ilk gelen istediği yere oturur mantığında. 8.15 gibi mekana gidip 9'da başlayacak konser için güzel bir yere oturdum ve insaların yavaş yavaş gelmesini bekledim. Daha önceki izlenimler yazımda belirttiğim üzere Türklerle tamamen aynı mantaliteye sahip bir millet olarak Yunanlar da son dakikada hareket etmeyi seviyorlar. Neyse, 9'u biraz geçe herkes yerleşt, ve 9.10 gibi orkestra yavaş yavaş yerini almaya başladı. Önce orkestranın vokal ekibi sahneye geldi ama ardı arkası kesilmiyordu gelenlerin, kadınlı erkekli tahminim 50 kişi sahnenin arkasına yerleşti. Sonrasında asıl orkestra sahneye geldi, klasik bir senfoni orkestranın tüm elemanları vardı, ayrıca elektro gitar ve org da bu orkestranın enstrümanlarından bir kısmını oluşturuyordu. En sonunda sahneye artık 80 yaşına gelmiş olan efsane Ennio Morricone geldi, yaşına göre (en azından benim bulunduğum yerden) oldukça dinç görünüyordu, tanımayan birisine sorsanız 60 falan der herhalde.

Konser çok başarılıydı, Morricone filmlere yaptığı müziklerden birer demet sundu, Bir Zamanlar Amerika, İyi Kötü Çirkin, Bir Avuç Dolar İçin, Mission'dan örnekler sundu. Seyirci normal olarak İyi Kötü Çirkin'in tema müziğinde bir ünlem kopardı. Yaklaşık 2 saat süren konser bislerle devam etti ve herkes konserden yüzünde bir gülümsemeyle ayrıldı. Ben de bir çocukluk kahramanımı ve kişisel en iyi film ödülüme sahip filmin havasına en ciddi katkılardan birisini yapan kişiyi canlı izlemenin mutluluğuyla mekandan ayrıldım.

6 yorum:

Murat YILMAZ dedi ki...

O kadar güzel anlatmışsın ki orada olmak istedim.
Bir de video olayından bahsedince (bizim evde Chuck Norris ve Ninja filmleri popülerdi) aklıma seninle bir anımız geldi:) Sen yazarken hatırladın mı bilmiyorum? Yanlış anlamayın bizim mezuniyet törenini yeniden izleme partimiz...

Unknown dedi ki...

Ya bu bloğun konseptine çok ters olacak ama video kaset deyince benimde aklıma nedense hep o gün gelir. 20 yıla yaklaşan arkadaşlık müessesemizin bence en 'kült' anlarından biri yaşanmıştır o gün orada. Herkeste olağanüstü bir miskinlik, kahvaltı öncesi ekmeği kimin alacağına yönelik tartışmalar, kuralar, vs. içinde gün ilerlerken sıra 'mezuniyet törenimizi' izlemeye gelince, sorun çıkaran videoya derman olmak amacıyla gereken en önemli kafa temizleme ekipmanı kolonyayı almak için sevgili kardeşim Mert Ateşsönmez'in Usame Bolt'u zorlayan sprintleriyle marketten 2 dakika içinde kolonyayı alıp olay mahalline yetiştirmesi tarihe unutulmaz bir an olarak geçmiştir. O gün aynı zamanda Zeki Müren'de hakkın rahmetine kavuşmuştu. Sene 1996 ekim başıydı, aradan 12 sene geçmiş ama o ekip ne zaman bir araya gelse sene gene 96 olur, hepimiz çocuk oluruz :)

Murat YILMAZ dedi ki...

acaba elim kanasa Mert kardeş aynı deparı atar mıydı?

Unknown dedi ki...

8 şiddetinde deprem olsa bile üşenip evden dışarı çıkmazdı bence :)

MORTAC dedi ki...

tabi hatirladim yazarken ama ileride politikaya atilmak zorunda falan kalirsam boyle imalar yuzunden zor durumda kalabilirim diye yazmamistim acikcasi :))
Bir ara tekrar izleyelim derim mezuniyet toreni videosunu...

Unknown dedi ki...

Gerek yok kasete, artık Ares ya da lime wire'dan indirebiliyosun :))
Sevgili kardeşim Ortaç, bence sen bu bloğa bir yorum onayı opsiyonu ekle, bizim gibi densiz arkadaşlarını hesaba katman lazım :)