27 Eylül 2008 Cumartesi

A boy named Sue

"... Babam evi terkedip beni ve annemi yokluk içinde bıraktığında henüz üç yaşındaymışım. Ondan geriye sadece şu eskimiş gitar ve bir de boş içki şişeleri kalmış. Şimdi geriye dönüp baktığımda kaçıp gitmiş olmasını dert etmiyor veya onu suçlamıyorum ama gitmeden önce yaptığı şu acımasız şey yok mu asla affedemiyorum, adımı "Sue" koymuş şerefsiz.

Herhalde çok komik olduğunu düşünmüştü - ki gerçekten de birçok kişiye kahkaha malzemesi olmadı değil adım. Anlaşılan tüm hayatım boyunca bu konuda mücadele etmem gerekecekti. Bazıları adımı duyduğunda çok da gizleme gereği duymadan kıkırdamaya başlardı ve ben kıpkırmızı olurdum, bazıları ise kahkahayı koparırdı işte onların kafalarını duvara çarpardım. Size söylüyorum işte, adı Sue olan birisi için hayat hiç de kolay olmuyor dostlar.

Yıllar çabucak geçti ve ben de bu geçen yıllarda sertleştim ve "sağlam" bir herif olup çıktım, ayıptır söylemesi yumruklarım balyoz, anlayışım ise zehir gibiydi artık. Bir şehirden diğerine yolculuk edip durdum utancımı gizlemek adına ama ayın ve yıldızların üzerine yemin ettim, bana bu ismin veren o adamı hangi delikte olursa olsun bulup öldürecektim.

Geçtiğimiz Temmuzun ortalarında o anki durağım olan bir kasabada kurumuş boğazımı serinletmek için bir bara yollandım. Allahın unuttuğu çamurlu bir sokağın dibindeki bu barda işte bana "Sue" adını koyan kokuşmuş, uyuz itoğluiti bir masada otururken gördüm. O yılanın babam olduğunu, annemin sakladığı yıpranmış bir resimden anladım, kem gözleri hiç değişmemişti. Yılların omuzlarına getirdiği yük kamburundan belli oluyorsa da hala yapılıydı, saçları iyice kırlaşmıştı; orada durmuş onu keserken kanımın çekildiğini hissediyordum, sonunda kendimi toparlayıp yanına yaklaşıp kendimi tanıttım, "Nasılsın dostum, benim adım Sue! Ölmeye hazırlansan iyi olur doğrusu"

Öyle bir oturttum ki alnının ortasına sandalyesinden yuvarlanıp yere kapaklandı, ama öyle hızlı kalktı ki yerinden ben daha ne olup bittiğini anlayamadan nereden çıkarttığını kestiremedğim bıçağıyla kulağımın bir kısmını almıştı bile. Boş durmadım tabi, aldığım gibi sandalyelerden birisini dağıttım dişlerini. Sarmaş dolaş bir şekilde birbirimizi duvara çarptık, oradan kapının dışına yuvarlandık; çamurun ve biranın ve kendi kanımızın karıştığı salyasümükle birbirimizi tekmeliyor, yumrukluyor, gözümüzü oymaya çalışıyorduk.

Aslına bakarsanız o adi heriften daha sağlam adamlarla çok kapışmıştım ama bu herif de az değildi hani, katır gibi tepiyor, timsah gibi ısırıyordu. Savurduğum yerde yatarken adamın güldüğünü ve sövdüğünü duydum, aynı anda silahına yöneldi ama ben herifçioğlundan daha hızlı davrandım. Silahım suratına doğrulmuşken adam sakince oturmuş bana gülümseyerek bakıyordu.

İkimiz de öylece dururken bana dedi ki : "Oğlum, hayat zor ve acımasız, eğer bu savaştan ayakta çıkmak istiyorsan senin de sert olman gerekir. Bense tüm bu süreçte destek olmak adına yanında olamayacağımı biliyordum. İşte o yüzden sana bu ismi verip hoşçakal dedim. Biliyordum ki ya çelik gibi sert olacak ya da ölecektin, şimdi gururla söyleyebilirim ki sanırım bu kadar sağlam olmanın nedeni adın."

Konuşmasını sürdürdü : " Benimle yaptığın şu kavga inanılmazdı ve açıkça görebiliyorum ki benden nefret ediyorsun ve ölmemi istiyorsun, işin doğrusu şunu ki yerinde olsam ben de aynısını yapardım. Ama beni öldürmeden önce teşekkür etmen gerektiğine inanıyorum, ne de olsa sana "Sue" adını koyan orospu çocuğu benim."

Ne diyeceğimi, ne yapacağımı şaşırmıştım, orada öylece kalakaldım ve silahımı indirdim. Ben ona baba dedim, o bana oğlum, işin sonunda ise çok farklı bir bakış açısıyla çıktım. Hala arada sırada düşünürüm onu, ne zaman birşeyler başarmaya çalışsam ve başarsam. Ama bir gün oğlum olursa sanırım ona Bill veya George adını vereceğim, herhangi bir ad olabilir ama kesinlikle Sue değil! O isimden hala nefret ediyorum..."


Kısa bir süre içerisinde "Ağır Abiler" serisine konu olacak Johnny Cash'in çok sevdiğim bir şarkısının sözlerini ingilizceden türkçeye çevirdim ama düz yazıyı tercih ettim ve öyküleştirmeye çalıştım. Umarım güzel olmuştur...

Hiç yorum yok: