4 Ağustos 2008 Pazartesi

Ve Leonard Cohen...


Temmuz ayı konser kuşağının son halkası olarak bu sefer de Atina'da Leonard Cohen'i izledim. Görev için Atina'ya gelir gelmez, her gittiğim yerde yaptığım gibi orada bulunacağım dönemde önemli bir spor olayı, konser, tiyatro vb. aktivite olup olmadığını kontrol ettim ve Cohen'in 30 Temmuz'da burada konser vereceğini gördüm.

15 yıl aradan sonra ilk defa turneye çıkan Cohen'in, 2008'in ilk aylarında açıklanan turne programında İstanbul da yer alıyordu ama bilinmeyen (en azınan bizim için) nedenlerle İstanbul'a gelişi iptal olunca onu heyecanla bekleyen önemli bir kitle büyük bir hayal kırıklığına uğradı. Tüm bunlardan sonra bu konseri kaçırmam beklenemezdi tabii ki.

Konser Atina'nın yaklaşık 40 km dışında Terra Vibe adlı bir mekandaydı, ki konsept olarak aynı bizdeki Parkorman ile örtüşüyordu. Ama Parkorman kat kat daha güzel ve açık farkla daha profesyonelce işletiliyor. Atina'da gerçekleştirilen Rock festivallerine de ev sahipliği yapan mekanın sahnesi başarılı olsa da gerek yemek seçenekleri gerekse seyirci alanının genişliği Parkorman'ın yanında başarısızdı. Koskoca mekanda yiyecek olarak sadece hot dog satılıyordu ve biz mecburen ekmek arası patates kızartması (biraz tat katsın diye bol ketçap ve hardal koydurduk, aç olduğumuzdan mıdır nedir bayağı da güzel oldu hani) yemek zorunda kaldık.

73 yaşındaki Cohen'in seyirci kitlesi de ister istemez her yaştan oluyordu. Tabii ki büyük çoğunluk onu hayatı boyunca görmemiş gençlerden olsa da ortamda ciddi sayıda 50 yaş üzeri izleyici de vardı. Atina gibi çok turistik bir yer olunca her milletten de seyirci göze çarpıyordu. Biz de (konsere beraber gittiğim iş arakadaşım Gökşen) konser öncesi bir İngiliz aile ve Leonard Cohen ile yıllar önce tanışmış bir İskoç bayanla bayağı bir lafladık. Daha doğrusu onlar bol bol Cohen anekdotları anlattı, biz de biraz olsun detay öğrenmiş olduk. Bu konuşma esnasında öğrendiğimiz üzücü şey ise Cohen'in bir gece önce Roma'da konser verdiği, o gece Atina'da konser veriyor olduğu ve 4 gün aradan sonra Londra'da bir konser vereceğiydi. Aklıma hemen o 4 günlük araya çok rahat bir İstanbul konseri sıkışırdı (Tom Waits yazımın son paragrafındaki abilerim ablalarım size tekrar sesleniyorum) düşüncesi geldi, yazık.

Konser 9'da başladı, 12'de bitti, sadece 20 dakika ara verildi. Cohen 73 yaşında hala çok dinç, aç, tutkulu, mutlu ve işinden çok zevk alıyor görünüyordu. Sahneye koşarak girip çıktı, seyirciyle Yunanca konuştu (uzun süre bir Yunan adasında - sanırım Hydra - yaşamış konser öncesi anekdotlarından öğrendiğim kadarıyla), herhalde tüm klasiklerini söyledi (konsere Dance me to the end of love ile, aradan sonraya da Tower of song ile başladı, ki yine konser öncesi konuştuğum İngiliz gittiği her Cohen konserinde aynen böyle olduğunu söylemişti), 3 kez bis yaptı, konser boyunca grubundaki elemanlarını herhalde 10 kez tanıttı, karakteristik sesinin gram olsun değişmediğini gösterdi ve harika bir 3 saat yaşattı. Sadece Partisan'ı da canlı olarak izleseydim bayağı şık olurdu diyeceğim.

Cohen'den bir dizeyle bitiriyorum :

Ring the bells that still can ring
Forget your perfect offering
There is a crack in everything
That's how the light gets in.

Hiç yorum yok: